29 Haziran 2018 Cuma



SABAHATTİN ALİ'NİN HAYATI

Sabahattin Ali,
Türk öykücü, şair , öğretmen, yazar ve gazeteci.

25 şubat 1907 de o dönem Bulgaristan topraklarında olan Gümülcine Sancağına bağlı Eğridere kazasında dünyaya geldi.
Babası Selahattin Ali Bey’in görevi nedeniyle sürekli şehir değiştirmek zorunda kalmıştır. İlk öğrenimini İstanbul, Çanakkale ve Balıkesir’in çeşitli okullarında tamamlamıştır.
Balıkesir’in Edremit ilçesinde yaşadıkları dönemde, o bölge Yunan işgali altındaydı. Babasının maaşını işgal nedeniyle alamaması ailenin zor günler geçirmesine sebep olmuştur.
Sonraki zamanlarda Balıkesir de bulunan Muallim Mektebine parasız yatılı olarak yazılmıştır. Aile içerisinde yaşanan sıkıntılı günlerinden biraz olsun bu şekilde uzaklaşmıştır. Bu dönemde yaşadığı sıkıntılarını, şiir, öykü ve denemeler ile kaleme almıştır.
Okul hayatının Sebahattin Ali için ayrı bir önemi vardır.   Bu dönemde yazdıklarını gazetelere ve dergilere göndermeye başlar ve aynı zamanda arkadaşları ile beraber okul gazetesi çıkarmıştır.  
                Okulda yaşamış olduğu bir olay sonucunda, okul yönetimi tarafından İstanbul gönderildi. Aslında bu olay O’nun için bir cezadan daha çok ödül olmuştu. o yıllarda Ali Canip YÖNTEM, muallim mektebinde edebiyat öğretmenliği yapmaktaydı ve Sebahattin Ali deki yeteneğin farkına vardı. Ali Canip YÖNTEM yardımıyla şiirlerini, öykülerini ve denemelerini bir çok önemli dergide yayımlatma imkanı buldu.
                1927 yılına gelindiğinde babasının ölüm haberini almış ve bu durum O’nu derinden etkilemişti. Babasının ölümü üzerine kaleme aldığı şiir olan ‘’Babam İçin ‘’ 15 ocak 1927 de ‘’ Güneş Dergisi’nde yayımlanır.
                Babasının öldüğü sene henüz 19 yaşındayken okulunu bitirmiş ve öğretmen olmuştur. Dayısının yardımları ile Yozgat Merkez de Cumhuriyet okuluna tayini çıkar. Ailesi ile birlikte buraya yerleşen Ali, burada yaşayan insanlar tarafından oldukça sevilmiştir. Genç yaşına ve oldukça sevilen bir insan olmasına rağmen yalnızlık duygusunun esiri olmaya başlamış ve mutsuz olmaya başlamıştır. Bu yalnızlık, edebiyat ve sanat konusunda çevresindekilerle tek bir kelime konuşamamasından kaynaklanmıştır.
                İçinde bulunduğu durum Sabahattin Ali yi sürekli olarak yazmaya iter. Kalemi sağlam olan yazar bu dönemde yalnızlığını bu şekilde giderir. Yazdıklarını yakının da bulunan ve kendisinden oldukça küçük olan dayısının oğluna okutur. Sanata olan aşkını bu şekilde ayakta tutmaya çalışır. Her ne kadar Yozgat’ta bulunduğu sürede etrafındaki insanları sade ve dümdüz olarak yorumlasa da, Anadolu insanı kendisine çok şey kazandırır ve bu kültürü daha yakından tanıma öğrenme imkanı bulur. Bu bilgi birikimini de ilerleyen zamanlar da kaleme alacaktır.
                1928 yılında Milli Eğitim Bakanlığının açmış olduğu sınava girer ve kazanır. İki yıl boyunca Almanya da dil eğitimi alacaktır. 1930 yılında ülkeye geri döner ve Konya da öğretmenliğe devam eder.
                1932 yılında Konya da arkadaşları ile yaptığı bir toplantı sırasında Atatürk’ü yeren şiir okuduğu gerekçesi ile tutuklanır ve bir yıl hapis cezası alarak Konya cezaevinde yatar. Memurluktan kaydı silinir. Daha sonra Sinop cezaevine gönderilir. Bir iddiaya göre burada cezaevi müdür tarafından, cinayetten tutuklu olan Mehmet Kuşüzümü’ne emanet edilir. Yazar ile aynı koğuşta yatan bu adam, yazarın cezaevinden geceleri sürekli okuduğunu ve gündüzleri ise sürekli yazılar yazdığını dile getirir. Cezaevi günlerinde edindiği bilgi ve tecrübelerini, ‘’ Bir şaka, kanal, kazlar, bir firar, katil osman ve çaydanlık isimli hikayelerin de kullanır. Konya cezaevinde kaldığı zamanlarda Ayşe SITKI’ya yazdığı bir mektupta, suçunun olmadığını ve kendisinden hoşlanmayan birkaç kişinin iftira attığını dile getirmiştir.  Cumhuriyetin 10.yıl dönemi sebebiyle çıkartılan af ile serbest kalır.
                Cezaevinde bulunduğu sürede Yıllarca Edip Akbayram tarafından dinlediğimiz ‘’ Aldırma Gönül ‘’ isimli şarkının sözlerini de burada yazacaktır.  ( bu cümleden sonra şarkı girer )
                Cezaevinden çıktıktan sonra Ankara’ya gider ve Milli Eğitim Bakanlığına öğretmenlik görevine yeniden başlayabilmek için başvurur. Dönemin Milli eğitim Bakanı olan Hikmet Bayur, Sabahattin Ali’den Atatürk ile ilgili olan düşüncelerinden vazgeçtiğini ispatlamasını ister. Bunun üzerine 15 ocak 1934 yılından Benim Aşkım şiirini yazar ve Varlık Dergisinde yayımlatarak Atatürk’e olan bağlılığını göstermeye çalışır. İşsiz kaldığı dönemde kendisi için söylenen ‘’komünist’’ sıfatının doğru olmadığını düşünür ve bu konuda bazı yazılar yazar.  Bir süre sonra yazdığı şiir etkisini gösterir ve Ankara da Neşriyat Müdürlüğüne alınır ve Ankara 2.Ortaokulda öğretmenlik yapmaya başlar.
                1932 yılında İstanbul da eczacı Salih Başotaç’ın evinde Aliye Hanım ile tanışır. Yazarın poliste sicil kaydının olması ilk başta Aliye Hanım’ın ailesi tarafından olumsuz karşılanır. Aile Aliye Hanım’ın isteği üzerine evliliğe izin verilir. 16 mayıs 1935 yılında Kadıköy evlendire dairesinde nikahları kıyılır. Ankara Ulus ta bir daire tutup buraya yerleşirler. Ankara da yaşadıkları dönemde maddi anlamda rahatlayan yazarın bir çok dergide yazıları çıkar. Varlık dergisinde, Kağnı, Arap Hayri, Pazarcı adlı hikayeleri, Ayda Bir adlı dergide ise, Kamyon, bir şaka, apartman, arabalar beş kuruşa ve düşmana adlı hikayeleri yayınlanır.
                Soyadı Kanunun çıkması ile birlikte Ailesi ‘’Şenyuva’’ ismini alır. Fakat yazar babasının ön adı olan ‘’Ali’’ kullanmak istemektedir. Bir çok yazısının altında da Sabahattin Ali imzası bulunduğu için ali soyisminde ısrarcı olur. Fakat ‘’Ali’’ soyisimi kanunlar gerekçe gösterilerek verilmez ve böylece yazar soyadının ‘’ Alı’’ olmasını ister.  
                Yazar, askerliğini 30 yaşına geldiğinde İstanbul da Eski harbiye de yedek subay olarak yapar. Eşini de askerliği süresi boyunca bulunduğu şehire götürmüştür. İstanbul da askerliğik yaptığı dönemde kızları Filiz Ali dünyaya gelmiştir.
                Askerlik sonrası Ankara ya tayini çıkar ve burada Musiki Muallim Mektebine Türkçe öğretmeni olarak atanır. Çevresinde ki yoğunluk azaldığı dönemde edebi çalışmalara daha fazla önem vermiştir. 1939 yılında ‘’ İçimizdeki Şeytan ‘’ romanını çıkarmıştır. Bu romanı yayınlandıktan sonra siyasi tartışmalara sebep olur ve Nihal ATSIZ tarafından, Sebahattin Ali nin hayatından çeşitli bilgilerin olduğu ‘’ İçimizdeki Şeytanlar ‘’ yayınlanır.  
                Ünlü yazar Nihal ATSIZ, Sabahattin Ali yi hedef alarak dönemin başbakanı Şükrü SARAÇOĞLU na mektup yazar. Komünist bir yazarın devlet organlarında görev yapmasını eleştirmiş ve yazarı vatan haini olmakla suçlamıştır. Bu suçlama üzerine Sabahattin Ali, Nihal ATSIZ a hakaret davası açar. Yazar duruşmaya avukatsız katılırken, Nihal ATSIZ ise Hamit Şevket İNCE başkanlığında ki avukatlar topluluğu ile katılır. Olaylı geçen duruşma bir sonraki tarihe ertelenir. Mahkeme Nihal ATSIZ ı suçlu bulur ve altı ay ceza verir. ATSIZ’ın sicilinin temiz olması cezayı dört aya indirir ve tecil edilir.
                1944 yılı sonrası, Marko Paşa, Malum Paşa ve Ali Baba gibi yerlerde yazılarında kullandığı dil daha da sertleşir ve eleştiri boyutunu arttırır. Özellikle bu dönemde siyasi düşünceleri daha ağır basar ve yavaş yavaş siyaset çevresinden insanlarla dost olur. İlerleyen dönemlerde imzasız olarak yayınlanan Marko Paşa daki yazılar başına bela olur ve hakkında dava açılır. Aslında yazıların sahibi Aziz Nesin ve Rıfat Ilgaz olmasına rağmen derginin sorumlusu Sabahattin Ali olduğu için dava ona açılır. Bir süre ceza evinde yatar ve daha sonra tahliye olur.
                Çıkardığı Ali Baba dergisinde, yazmış olduğu Sırça Köşk adlı öyküsünü yayınlar. Bakanlar Kurulu kararıyla bu öykü toplatılır ve Sabahattin Ali ceza alarak tekrar cezaevine girer. Çıktığında ise Ali Baba dergisi kapanır ve maddi sıkıntılar çekmeye başlar.
                İşsiz kaldığı dönemde nakliyecilik yapmaya karar verir ve bir kamyon alır. Bir söylentiye göre nakliye işine girme sebebi, şehirlerin sıkıcı ortamından uzaklaşmak ve yeni insanlar tanıyarak edebi konulara daha fazla kaynak bulmak istemesidir. Aynı dönemde hakkında açılan davaların aleyhine sonuçlanacak olması yazarı tedirgin etmektedir ve yurt dışına çıkmaya çalışacaktır. Çeşitli yollar denese de yurt dışına çıkmayı başaramamıştır. En sonunda, cezaevinden bir tanıdığı olan Berber Hasan kendisine yardım eder. Sabahattin Ali’yi Ali Ertekin isminde silah çalmak suçundan ordudan atılan eski bir subay ile tanıştırır. Yurt dışına çıkmasına yardımcı olacak ve kendisine rehberlik edecektir.
                Fakat bu durum hiçte istediği gibi olmayacaktır. Bundan sonrası için ölümü hakkında çeşitli söylentiler vardır. En bilindik olanı, kendisine rehberlik eden Ali Ertekin tarafından kafası odunla ezilerek öldürülmesidir. Cesedi yaklaşık 7 ay sonra bulunur ve yakalanan Ali Ertekin ifadesinde yazarı öldürdüğünü itiraf eder. Öldürme sebebi ise kendince şöyledir; Sabahattin Ali’nin yurtdışına çıkıp komünizm ile ilgili çalışmalar yapıp Türkiye de ihtilal yapacağıdır.
               

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder