SABAHATTİN ALİ'NİN HAYATI
Sabahattin Ali,
Türk öykücü, şair , öğretmen, yazar ve gazeteci.
25 şubat 1907 de o dönem
Bulgaristan topraklarında olan Gümülcine Sancağına bağlı Eğridere kazasında
dünyaya geldi.
Babası Selahattin Ali Bey’in
görevi nedeniyle sürekli şehir değiştirmek zorunda kalmıştır. İlk öğrenimini
İstanbul, Çanakkale ve Balıkesir’in çeşitli okullarında tamamlamıştır.
Balıkesir’in Edremit ilçesinde
yaşadıkları dönemde, o bölge Yunan işgali altındaydı. Babasının maaşını işgal
nedeniyle alamaması ailenin zor günler geçirmesine sebep olmuştur.
Sonraki zamanlarda Balıkesir de
bulunan Muallim Mektebine parasız yatılı olarak yazılmıştır. Aile içerisinde
yaşanan sıkıntılı günlerinden biraz olsun bu şekilde uzaklaşmıştır. Bu dönemde
yaşadığı sıkıntılarını, şiir, öykü ve denemeler ile kaleme almıştır.
Okul hayatının Sebahattin Ali
için ayrı bir önemi vardır. Bu dönemde
yazdıklarını gazetelere ve dergilere göndermeye başlar ve aynı zamanda
arkadaşları ile beraber okul gazetesi çıkarmıştır.
Okulda
yaşamış olduğu bir olay sonucunda, okul yönetimi tarafından İstanbul
gönderildi. Aslında bu olay O’nun için bir cezadan daha çok ödül olmuştu. o
yıllarda Ali Canip YÖNTEM, muallim mektebinde edebiyat öğretmenliği yapmaktaydı
ve Sebahattin Ali deki yeteneğin farkına vardı. Ali Canip YÖNTEM yardımıyla
şiirlerini, öykülerini ve denemelerini bir çok önemli dergide yayımlatma imkanı
buldu.
1927
yılına gelindiğinde babasının ölüm haberini almış ve bu durum O’nu derinden
etkilemişti. Babasının ölümü üzerine kaleme aldığı şiir olan ‘’Babam İçin ‘’ 15
ocak 1927 de ‘’ Güneş Dergisi’nde yayımlanır.
Babasının
öldüğü sene henüz 19 yaşındayken okulunu bitirmiş ve öğretmen olmuştur.
Dayısının yardımları ile Yozgat Merkez de Cumhuriyet okuluna tayini çıkar.
Ailesi ile birlikte buraya yerleşen Ali, burada yaşayan insanlar tarafından
oldukça sevilmiştir. Genç yaşına ve oldukça sevilen bir insan olmasına rağmen
yalnızlık duygusunun esiri olmaya başlamış ve mutsuz olmaya başlamıştır. Bu
yalnızlık, edebiyat ve sanat konusunda çevresindekilerle tek bir kelime
konuşamamasından kaynaklanmıştır.
İçinde
bulunduğu durum Sabahattin Ali yi sürekli olarak yazmaya iter. Kalemi sağlam
olan yazar bu dönemde yalnızlığını bu şekilde giderir. Yazdıklarını yakının da
bulunan ve kendisinden oldukça küçük olan dayısının oğluna okutur. Sanata olan
aşkını bu şekilde ayakta tutmaya çalışır. Her ne kadar Yozgat’ta bulunduğu
sürede etrafındaki insanları sade ve dümdüz olarak yorumlasa da, Anadolu insanı
kendisine çok şey kazandırır ve bu kültürü daha yakından tanıma öğrenme imkanı
bulur. Bu bilgi birikimini de ilerleyen zamanlar da kaleme alacaktır.
1928
yılında Milli Eğitim Bakanlığının açmış olduğu sınava girer ve kazanır. İki yıl
boyunca Almanya da dil eğitimi alacaktır. 1930 yılında ülkeye geri döner ve
Konya da öğretmenliğe devam eder.
1932
yılında Konya da arkadaşları ile yaptığı bir toplantı sırasında Atatürk’ü yeren
şiir okuduğu gerekçesi ile tutuklanır ve bir yıl hapis cezası alarak Konya cezaevinde
yatar. Memurluktan kaydı silinir. Daha sonra Sinop cezaevine gönderilir. Bir
iddiaya göre burada cezaevi müdür tarafından, cinayetten tutuklu olan Mehmet
Kuşüzümü’ne emanet edilir. Yazar ile aynı koğuşta yatan bu adam, yazarın
cezaevinden geceleri sürekli okuduğunu ve gündüzleri ise sürekli yazılar
yazdığını dile getirir. Cezaevi günlerinde edindiği bilgi ve tecrübelerini, ‘’
Bir şaka, kanal, kazlar, bir firar, katil osman ve çaydanlık isimli hikayelerin
de kullanır. Konya cezaevinde kaldığı zamanlarda Ayşe SITKI’ya yazdığı bir
mektupta, suçunun olmadığını ve kendisinden hoşlanmayan birkaç kişinin iftira
attığını dile getirmiştir. Cumhuriyetin
10.yıl dönemi sebebiyle çıkartılan af ile serbest kalır.
Cezaevinde
bulunduğu sürede Yıllarca Edip Akbayram tarafından dinlediğimiz ‘’ Aldırma
Gönül ‘’ isimli şarkının sözlerini de burada yazacaktır. ( bu
cümleden sonra şarkı girer )
Cezaevinden
çıktıktan sonra Ankara’ya gider ve Milli Eğitim Bakanlığına öğretmenlik
görevine yeniden başlayabilmek için başvurur. Dönemin Milli eğitim Bakanı olan
Hikmet Bayur, Sabahattin Ali’den Atatürk ile ilgili olan düşüncelerinden
vazgeçtiğini ispatlamasını ister. Bunun üzerine 15 ocak 1934 yılından Benim
Aşkım şiirini yazar ve Varlık Dergisinde yayımlatarak Atatürk’e olan
bağlılığını göstermeye çalışır. İşsiz kaldığı dönemde kendisi için söylenen
‘’komünist’’ sıfatının doğru olmadığını düşünür ve bu konuda bazı yazılar
yazar. Bir süre sonra yazdığı şiir
etkisini gösterir ve Ankara da Neşriyat Müdürlüğüne alınır ve Ankara 2.Ortaokulda
öğretmenlik yapmaya başlar.
1932
yılında İstanbul da eczacı Salih Başotaç’ın evinde Aliye Hanım ile tanışır.
Yazarın poliste sicil kaydının olması ilk başta Aliye Hanım’ın ailesi
tarafından olumsuz karşılanır. Aile Aliye Hanım’ın isteği üzerine evliliğe izin
verilir. 16 mayıs 1935 yılında Kadıköy evlendire dairesinde nikahları kıyılır.
Ankara Ulus ta bir daire tutup buraya yerleşirler. Ankara da yaşadıkları
dönemde maddi anlamda rahatlayan yazarın bir çok dergide yazıları çıkar. Varlık
dergisinde, Kağnı, Arap Hayri, Pazarcı adlı hikayeleri, Ayda Bir adlı dergide
ise, Kamyon, bir şaka, apartman, arabalar beş kuruşa ve düşmana adlı hikayeleri
yayınlanır.
Soyadı
Kanunun çıkması ile birlikte Ailesi ‘’Şenyuva’’ ismini alır. Fakat yazar
babasının ön adı olan ‘’Ali’’ kullanmak istemektedir. Bir çok yazısının altında
da Sabahattin Ali imzası bulunduğu için ali soyisminde ısrarcı olur. Fakat
‘’Ali’’ soyisimi kanunlar gerekçe gösterilerek verilmez ve böylece yazar soyadının
‘’ Alı’’ olmasını ister.
Yazar,
askerliğini 30 yaşına geldiğinde İstanbul da Eski harbiye de yedek subay olarak
yapar. Eşini de askerliği süresi boyunca bulunduğu şehire götürmüştür. İstanbul
da askerliğik yaptığı dönemde kızları Filiz Ali dünyaya gelmiştir.
Askerlik
sonrası Ankara ya tayini çıkar ve burada Musiki Muallim Mektebine Türkçe
öğretmeni olarak atanır. Çevresinde ki yoğunluk azaldığı dönemde edebi
çalışmalara daha fazla önem vermiştir. 1939 yılında ‘’ İçimizdeki Şeytan ‘’
romanını çıkarmıştır. Bu romanı yayınlandıktan sonra siyasi tartışmalara sebep
olur ve Nihal ATSIZ tarafından, Sebahattin Ali nin hayatından çeşitli
bilgilerin olduğu ‘’ İçimizdeki Şeytanlar ‘’ yayınlanır.
Ünlü
yazar Nihal ATSIZ, Sabahattin Ali yi hedef alarak dönemin başbakanı Şükrü
SARAÇOĞLU na mektup yazar. Komünist bir yazarın devlet organlarında görev
yapmasını eleştirmiş ve yazarı vatan haini olmakla suçlamıştır. Bu suçlama
üzerine Sabahattin Ali, Nihal ATSIZ a hakaret davası açar. Yazar duruşmaya
avukatsız katılırken, Nihal ATSIZ ise Hamit Şevket İNCE başkanlığında ki
avukatlar topluluğu ile katılır. Olaylı geçen duruşma bir sonraki tarihe
ertelenir. Mahkeme Nihal ATSIZ ı suçlu bulur ve altı ay ceza verir. ATSIZ’ın
sicilinin temiz olması cezayı dört aya indirir ve tecil edilir.
1944
yılı sonrası, Marko Paşa, Malum Paşa ve Ali Baba gibi yerlerde yazılarında
kullandığı dil daha da sertleşir ve eleştiri boyutunu arttırır. Özellikle bu
dönemde siyasi düşünceleri daha ağır basar ve yavaş yavaş siyaset çevresinden
insanlarla dost olur. İlerleyen dönemlerde imzasız olarak yayınlanan Marko Paşa
daki yazılar başına bela olur ve hakkında dava açılır. Aslında yazıların sahibi
Aziz Nesin ve Rıfat Ilgaz olmasına rağmen derginin sorumlusu Sabahattin Ali
olduğu için dava ona açılır. Bir süre ceza evinde yatar ve daha sonra tahliye
olur.
Çıkardığı
Ali Baba dergisinde, yazmış olduğu Sırça Köşk adlı öyküsünü yayınlar. Bakanlar
Kurulu kararıyla bu öykü toplatılır ve Sabahattin Ali ceza alarak tekrar
cezaevine girer. Çıktığında ise Ali Baba dergisi kapanır ve maddi sıkıntılar
çekmeye başlar.
İşsiz
kaldığı dönemde nakliyecilik yapmaya karar verir ve bir kamyon alır. Bir
söylentiye göre nakliye işine girme sebebi, şehirlerin sıkıcı ortamından
uzaklaşmak ve yeni insanlar tanıyarak edebi konulara daha fazla kaynak bulmak
istemesidir. Aynı dönemde hakkında açılan davaların aleyhine sonuçlanacak
olması yazarı tedirgin etmektedir ve yurt dışına çıkmaya çalışacaktır. Çeşitli
yollar denese de yurt dışına çıkmayı başaramamıştır. En sonunda, cezaevinden
bir tanıdığı olan Berber Hasan kendisine yardım eder. Sabahattin Ali’yi Ali
Ertekin isminde silah çalmak suçundan ordudan atılan eski bir subay ile
tanıştırır. Yurt dışına çıkmasına yardımcı olacak ve kendisine rehberlik
edecektir.
Fakat
bu durum hiçte istediği gibi olmayacaktır. Bundan sonrası için ölümü hakkında
çeşitli söylentiler vardır. En bilindik olanı, kendisine rehberlik eden Ali
Ertekin tarafından kafası odunla ezilerek öldürülmesidir. Cesedi yaklaşık 7 ay
sonra bulunur ve yakalanan Ali Ertekin ifadesinde yazarı öldürdüğünü itiraf
eder. Öldürme sebebi ise kendince şöyledir; Sabahattin Ali’nin yurtdışına çıkıp
komünizm ile ilgili çalışmalar yapıp Türkiye de ihtilal yapacağıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder