SABAHATTİN ALİ’NİN ÖLÜMÜ ARDINDAKİ SIR
Kısa
süren hayatı boyunca yaşadıklarını ve gözlemlerini bir çok kez kaleme alan
yazarın, ölümü ve ölümünden sonra kayıtlara geçen ya da kayıtlara hiç alınmayan
ve sadece bir söylenti olarak kalacak olan iddialar da roman olacak
cinstendir. Kayıtlara, 2 Nisan 1948 yılında Kırklareli’nde cinayet
olarak geçecek olan bu ölüm, aradın da birçok söylenti bırakır. cesedi yaklaşık
7 ay sonra bulunduğunda, katil zanlısı olarak yakalanan Ali Ertekin, ifadesinde şöyle söyler:
Gece Üsküp ile Yündolan
arasında Sazara köyü istikametine yürüyorduk. İşte bu sırada Ali Bey kendisinin
Marko Paşa gazetesinin sahibi Sabahattin Ali olduğunu, şimdiye kadar herkesten,
hatta şoför Salim’den dahi vaziyeti gizlediğini gayesinin Bulgaristan’a gitmek
olduğunu, evvelce Osman’ı benim kaçırdığımı Hasan Tural’dan öğrendiğini bu
sebeple artık bana açıldığını hududu geçerken kartviziti üzerine adını yazarak
bana vereceğini, bu kartı Berber Hasan’a götürdüğüm taktirde ona bıraktığı 500
liradan 250 lirasını bana vereceğini , Bulgaristan’a geçtikten sonra büyük
işler yapacağını, beni ihya edeceğini söyledi. Böylece konuşarak yolumuza devam
ediyorduk. Üsküp nahiyesinin üzerindeki tepeden Sazara yoluna çıktık. Söylediği
sözler bende nefret uyandırmaya başladı. Onu ele vermeyi düşündüm. İçime
fenalık geldiğini, daha ileriye gidemeyeceğimi söyleyerek Sazara’ya gidecek
yerde, yanlış bir yola saparak dereye indirdim. Dereye indiğimiz zaman karşıda
Sazara ile Hediye köyleri görünüyordu. ‘İşte şu gördüğün köylerin yakınında
Bulgar hudut kuleleri var, artık yaklaştı, fakat içime bir fenalık geldiği için
geceyi burada geçirelim, yarın akşam Bulgar kulelerini geceriz’ dedim. Razı
oldu, ateş yaktık, geceledik. Ertesi sabah kendisiyle Üsküp merası mevkisindeki
yamaçta Güngan fundalıkları arasında bir yere oturduk. Çantasını açtı, eline
bir kitap aldı, ceketini yere serdi, kol saatini çıkarıp yanına koydu. Sırtüstü
uzandı. Geceyi bekliyorduk. O yattığı yerde anlamaya devam ediyordu: ‘Ben şimdi
Tırnavacığa gideceğim. Orada bir Çek pasaportu çıkardıktan sonra Romana ve
Fransa’ya gideceğim, oradaki Türkleri teşkilatlandıracağım. Bize hariçten
yapılacak yardımlarla bu Türkleri gerek mülteci sıfatıyla gerekse pasaportla
Türkiye’ye sokacağım. Böylelikle memleket içinde de teşkilatı kuvvetlendirip
rejimi yıkacağız’ dedi. Bu sözleri işitince beynim attı. Vaktiyle Rusların 93
Harbi’nde dedelerime fena muamele yaptıklarını babam bana söylemişti ve
anlatmıştı. Bu sözlerden sonra Sabahattin Ali’nin Türklükle alakası olmayan ve
Türk milletine fenalık için harice kaçmak isteyen bir canavar olduğunu anladım.
Zaten elinde de şişkin bir çantası vardı. Bu çantada mevcut olması muhtemel
muzır evrakı düşündüm. Heyecanım teessüre inkılap etti. Titremeye başladım.
Elimde sopa vardı, ayağa kalktım gezinmeye başladım. Her geçen saniye asabımı
bir kat daha sarsıyordu. Gözlerim kararır gibi oldu. İşte bu milli düşünce ile
birdenbire irademi kaybederek elimdeki sopa ile kitap okumakta
iken kafasının sol tarafından yüzüne şiddetle vurdum. Suratı, gözlükleri kan
içinde kalmıştı, arkasından aynı yere şiddetle bir daha vurdum. Bu
iki darbeden sonra Sabahattin Ali sağ tarafına doğru yere yıkıldı. Ağzından
burnundan kanlar boşaldı. Dikkat ettim hafif hafif nefes alıyordu. Bu defa
üçüncü bir darbeyi ensesine vurunca nefesi tamamen kesildi. Ölmüştü.
Cinayeti üstlenen Ali Ertekin’in ifadesine göre, Sabahattin
Ali’yi tamamen milli duyguları baskın geldiği için öldürmüştü. Bu şekilde ifade
vermesi de kendince ceza almasını azaltabilirdi. Dönemin şartlarına göre
değerlendirdiğimiz de zor günler geçiren bir ülke de bu açıklama yapılabilecek
en kolayıydı. Öyle de oldu. 4 yıl hapis cezası alan Ali Ertekin, aynı yıl
cezaevindeyken, çıkarılan af ile serbest kaldı.
Peki, Sabahattin Ali’nin
öldürülmesi neden bu kadar sorgulandı. Üzerinden bunca zaman geçmiş olmasına
rağmen, cevap bulamayan sorular yazarın sevenleri tarafından sürekli
sorgulandı. Cinayeti üstlenen Ali Ertekin’in o dönem istihbarat teşkilatına üye
olmuş olması, Sabahattin Ali’yi öldüren gerçekte kimdi sorusunun sürekli olarak
sorulmasına sebep olmaktaydı.
Kafaları karıştıran soruların yanında ilginç olan bir olayı ele
alalım. Sabahattin Ali’nin cesedi bulunduğunda gazetelerdeki manşet oldukça
ilginçti. Cinayeti üstlenen Ali
Ertekin’in ismi gazete manşetlerinde Ali
Erkip olarak geçmekteydi. Basit bir
hata gibi görünse de incelendiği zaman ilginç bir tesadüf ortaya çıkmaktadı. Sabahattin Ali ve Azizi Nesin’in birlikte
Markopaşa dergisinde yazdığı dönemlerde yardımcıya ihtiyaçları vardı. Orhan
Erkip isminde bir şahıs geldi ve çalışkanlığı ile gözlerine girdi. İşe
alınmıştı. İddiaya göre bu şahıs polis veya polise çalışan bir ajandı. Dergiye
ait olan imtiyazlı belgeleri yürütüp polise ulaştırmaktı görevi.
Bir başka iddia ise şöyle. Rasih Nuri İleri, Sabahattin Ali’nin
son dönemde yazdığı mektupları emanet ettiği arkadaşı. Kendisine göre
Sabahattin Ali’nin öldürülmesinde üstü örtülen bir durum vardı. Bu dönemde bir
çok faili meçhul cinayetlerin olduğu ve Sabahattin Ali’nin de işkencede isim
vermediği için öldürüldüğünü söylemektedi. Ve şöyle devam eder cümlesine,
Aslında gün gibi ortada failleri ama garip işte…
Yaşadığı dönemde bir çok kez hapis cezası alan ve maddi olarak
sıkıntı çeken bir yazar. Toplumun büyük bir kesimi O’nu komünist olarak
tanımlar. Bir seferinde Atatürk’e hakaret suçundan hapis yatması bile kendi
iddiasına göre arkadaşlarının iftirasıdır. Özellikle yaşadığı son dönemde
hakkında açılan bir çok dava vardı. Bu davaların bir çoğunun kendi aleyhine
sonuçlanacağını tahmin etmekteydi.
Tekrardan hapise girmek istemiyordu. Bu yüzden de ilk önce Bulgaristana
ordan da Almanya’ya gidecekti. Ama olmadı. Şu an bir çok kaynakta Mezarı
olmayan yazar diye geçmektedir. Ve de
ölümü ile ilgili cevapları olmayan bir çok soru bulunmaktadır.
Aslında bugün bir çok yerde yazarın adı geçmektedir ve
birçoğumuz bunun farkında bile değiliz. Edip Akbayram’ın söylediği ‘’Aldırma
Gönül’’ de. Zülfi Livaneli’nden dinlediğimiz ‘’Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz’’
ve ‘’Leylim Ley’’ de. Volkan Konak’ın seslendirdiği ‘’Göklerde Kartal Gibiyim’’
de. Ahmet Kaya’nın seslendirdiği
‘’Geçmiyor Günler’’ de.