7 Temmuz 2018 Cumartesi




SABAHATTİN ALİ’NİN ÖLÜMÜ ARDINDAKİ SIR

                Kısa süren hayatı boyunca yaşadıklarını ve gözlemlerini bir çok kez kaleme alan yazarın, ölümü ve ölümünden sonra kayıtlara geçen ya da kayıtlara hiç alınmayan ve sadece bir söylenti olarak kalacak olan iddialar da roman olacak cinstendir.  Kayıtlara,  2 Nisan 1948 yılında Kırklareli’nde cinayet olarak geçecek olan bu ölüm, aradın da birçok söylenti bırakır. cesedi yaklaşık 7 ay sonra bulunduğunda, katil zanlısı olarak yakalanan Ali Ertekin,  ifadesinde şöyle söyler:
            Gece Üsküp ile Yündolan arasında Sazara köyü istikametine yürüyorduk. İşte bu sırada Ali Bey kendisinin Marko Paşa gazetesinin sahibi Sabahattin Ali olduğunu, şimdiye kadar herkesten, hatta şoför Salim’den dahi vaziyeti gizlediğini gayesinin Bulgaristan’a gitmek olduğunu, evvelce Osman’ı benim kaçırdığımı Hasan Tural’dan öğrendiğini bu sebeple artık bana açıldığını hududu geçerken kartviziti üzerine adını yazarak bana vereceğini, bu kartı Berber Hasan’a götürdüğüm taktirde ona bıraktığı 500 liradan 250 lirasını bana vereceğini , Bulgaristan’a geçtikten sonra büyük işler yapacağını, beni ihya edeceğini söyledi. Böylece konuşarak yolumuza devam ediyorduk. Üsküp nahiyesinin üzerindeki tepeden Sazara yoluna çıktık. Söylediği sözler bende nefret uyandırmaya başladı. Onu ele vermeyi düşündüm. İçime fenalık geldiğini, daha ileriye gidemeyeceğimi söyleyerek Sazara’ya gidecek yerde, yanlış bir yola saparak dereye indirdim. Dereye indiğimiz zaman karşıda Sazara ile Hediye köyleri görünüyordu. ‘İşte şu gördüğün köylerin yakınında Bulgar hudut kuleleri var, artık yaklaştı, fakat içime bir fenalık geldiği için geceyi burada geçirelim, yarın akşam Bulgar kulelerini geceriz’ dedim. Razı oldu, ateş yaktık, geceledik. Ertesi sabah kendisiyle Üsküp merası mevkisindeki yamaçta Güngan fundalıkları arasında bir yere oturduk. Çantasını açtı, eline bir kitap aldı, ceketini yere serdi, kol saatini çıkarıp yanına koydu. Sırtüstü uzandı. Geceyi bekliyorduk. O yattığı yerde anlamaya devam ediyordu: ‘Ben şimdi Tırnavacığa gideceğim. Orada bir Çek pasaportu çıkardıktan sonra Romana ve Fransa’ya gideceğim, oradaki Türkleri teşkilatlandıracağım. Bize hariçten yapılacak yardımlarla bu Türkleri gerek mülteci sıfatıyla gerekse pasaportla Türkiye’ye sokacağım. Böylelikle memleket içinde de teşkilatı kuvvetlendirip rejimi yıkacağız’ dedi. Bu sözleri işitince beynim attı. Vaktiyle Rusların 93 Harbi’nde dedelerime fena muamele yaptıklarını babam bana söylemişti ve anlatmıştı. Bu sözlerden sonra Sabahattin Ali’nin Türklükle alakası olmayan ve Türk milletine fenalık için harice kaçmak isteyen bir canavar olduğunu anladım. Zaten elinde de şişkin bir çantası vardı. Bu çantada mevcut olması muhtemel muzır evrakı düşündüm. Heyecanım teessüre inkılap etti. Titremeye başladım. Elimde sopa vardı, ayağa kalktım gezinmeye başladım. Her geçen saniye asabımı bir kat daha sarsıyordu. Gözlerim kararır gibi oldu. İşte bu milli düşünce ile birdenbire irademi kaybederek elimdeki sopa ile kitap okumakta iken kafasının sol tarafından yüzüne şiddetle vurdum. Suratı, gözlükleri kan içinde kalmıştı, arkasından aynı yere şiddetle bir daha vurdum. Bu iki darbeden sonra Sabahattin Ali sağ tarafına doğru yere yıkıldı. Ağzından burnundan kanlar boşaldı. Dikkat ettim hafif hafif nefes alıyordu. Bu defa üçüncü bir darbeyi ensesine vurunca nefesi tamamen kesildi. Ölmüştü.
Cinayeti üstlenen Ali Ertekin’in ifadesine göre, Sabahattin Ali’yi tamamen milli duyguları baskın geldiği için öldürmüştü. Bu şekilde ifade vermesi de kendince ceza almasını azaltabilirdi. Dönemin şartlarına göre değerlendirdiğimiz de zor günler geçiren bir ülke de bu açıklama yapılabilecek en kolayıydı. Öyle de oldu. 4 yıl hapis cezası alan Ali Ertekin, aynı yıl cezaevindeyken, çıkarılan af ile serbest kaldı.
 Peki, Sabahattin Ali’nin öldürülmesi neden bu kadar sorgulandı. Üzerinden bunca zaman geçmiş olmasına rağmen, cevap bulamayan sorular yazarın sevenleri tarafından sürekli sorgulandı. Cinayeti üstlenen Ali Ertekin’in o dönem istihbarat teşkilatına üye olmuş olması, Sabahattin Ali’yi öldüren gerçekte kimdi sorusunun sürekli olarak sorulmasına sebep olmaktaydı.
Kafaları karıştıran soruların yanında ilginç olan bir olayı ele alalım. Sabahattin Ali’nin cesedi bulunduğunda gazetelerdeki manşet oldukça ilginçti.  Cinayeti üstlenen Ali Ertekin’in ismi gazete manşetlerinde Ali Erkip olarak geçmekteydi.  Basit bir hata gibi görünse de incelendiği zaman ilginç bir tesadüf ortaya çıkmaktadı.  Sabahattin Ali ve Azizi Nesin’in birlikte Markopaşa dergisinde yazdığı dönemlerde yardımcıya ihtiyaçları vardı. Orhan Erkip isminde bir şahıs geldi ve çalışkanlığı ile gözlerine girdi. İşe alınmıştı. İddiaya göre bu şahıs polis veya polise çalışan bir ajandı. Dergiye ait olan imtiyazlı belgeleri yürütüp polise ulaştırmaktı görevi.
Bir başka iddia ise şöyle. Rasih Nuri İleri, Sabahattin Ali’nin son dönemde yazdığı mektupları emanet ettiği arkadaşı. Kendisine göre Sabahattin Ali’nin öldürülmesinde üstü örtülen bir durum vardı. Bu dönemde bir çok faili meçhul cinayetlerin olduğu ve Sabahattin Ali’nin de işkencede isim vermediği için öldürüldüğünü söylemektedi. Ve şöyle devam eder cümlesine, Aslında gün gibi ortada failleri ama garip işte…
Yaşadığı dönemde bir çok kez hapis cezası alan ve maddi olarak sıkıntı çeken bir yazar. Toplumun büyük bir kesimi O’nu komünist olarak tanımlar. Bir seferinde Atatürk’e hakaret suçundan hapis yatması bile kendi iddiasına göre arkadaşlarının iftirasıdır. Özellikle yaşadığı son dönemde hakkında açılan bir çok dava vardı. Bu davaların bir çoğunun kendi aleyhine sonuçlanacağını tahmin etmekteydi.  Tekrardan hapise girmek istemiyordu. Bu yüzden de ilk önce Bulgaristana ordan da Almanya’ya gidecekti. Ama olmadı. Şu an bir çok kaynakta Mezarı olmayan yazar diye geçmektedir.  Ve de ölümü ile ilgili cevapları olmayan bir çok soru bulunmaktadır.
Aslında bugün bir çok yerde yazarın adı geçmektedir ve birçoğumuz bunun farkında bile değiliz. Edip Akbayram’ın söylediği ‘’Aldırma Gönül’’ de. Zülfi Livaneli’nden dinlediğimiz ‘’Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz’’ ve ‘’Leylim Ley’’ de. Volkan Konak’ın seslendirdiği ‘’Göklerde Kartal Gibiyim’’ de. Ahmet Kaya’nın seslendirdiği  ‘’Geçmiyor Günler’’ de.